film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Şubat 2011 Cumartesi

Eat, Pray, Love, "Ye Dua Et, Sev" , Neil Young....

YE DUA ET SEV'filminden Neil Young'tan iki güzel parça..
From The film of Eat, Pray, love, very nice two great songs of
Neil Young.

The legendary musician is to be awarded the Allan Waters Humanitarian Award – a coveted gong which aims to recognise artists whose "humanitarian contributions have positively enhanced the social fabric of Canada".

Melanie Berry - President & CEO of CARAS/The JUNO Awards & MusiCounts – said of the honour, “We are thrilled to salute Neil Young’s committed and compassionate legacy. As a driving force behind one of music’s most successful fund-raising events, Farm Aid, and a key participant in Live 8 right here at home, plus many other deserving causes and programs, his tenacity and spirit is highly regarded among his peers and serves as an inspiration to all of us”.

Neil will be collecting his award during the ceremony on March 27th.








Efsanevi müzisyen "Kanada'nın sosyal dokusunda olumlu iyileştirmelere yol açan insani katkılarından dolayı" verilen Allan Waters İnsani Yardımseverlik Ödülüne layık görüldü.

Neil 27 Mart tarihinde düzenlenen törende ödülünü alacak.

23 Şubat 2011 Çarşamba

Sophie Scholl -- The Final Days--Die letzten Tage-Son Günler

İsmini "Sophie'nin Son Günleri" diye çevirebileceğimiz Sophie Scholl-Final days
filmini Fuatlarda (geçen cuma) seyrettik. Daha önce biraz başlamış, fakat yarım bırakmıştık. (bkn->Havana blog sayfası)

Sophie ve erkek kardeşi  Almanya Nazi döneminde, savaş karşıtı bildirileri üniversitede dağıtırken yakalanıyorlar. Film onların ölüme gidiş sürecini (son altı günlerini) anlatıyor. Süreç sorgulanma, yargılanma ve yargılanma ile aynı gün (22 Şubat 1943- dün 22 şubat idi enterasan bir  senkronizasyon
giyotinle idam edilmelerini kapsıyor.  Gerçek yaşamdan alınmış, etkileyici bir film. Sophie'yi Julia Jenth mükemmel canlandırıyor. Zaten en iyi kadın artist ödülünü almış, 2005, Berlin Film Festivali'nde.. Aynı Festivalde film en iyi yönetmen ödülünü  (Marc Rothemund)  kazanmış.Gerçek Sophie ile canlandıran artist inanılmaz derecede benziyorlar.

Yönetmenin Sophie karakterine yaklaşımı, karakterin şekillenmesi ile ilgili söyledikleri:http://www.sophieschollmovie.com/


  How did you put your cast together? How did you find Julia Jentsch in particular?
I had seen Julia both on the screen and on the stage, the latter in 'Othello' in the Munich Kammerspiele. She is an extremely intense actress who commands an incredible power when she is on the stage or in front of the camera. And she would have given an arm and a leg to play Sophie. We needed fighters like this for the film, since the shooting conditions were difficult for everyone. Julia, for example, had to start at six in the morning, then she worked till 6:30 pm, went to the Kammerspiele to star in a play in the evening: and was back at work on the set punctually at six the next morning. Fabian Hinrichs, whom I had admired in 'Gun-Shy' (Schussangst) and who plays Hans Scholl, flew from Munich to Berlin at 5 pm on his first day of shooting, then stood on the stage for three and a half hours at the Volksbuehne before traveling back by car to Munich to shoot with us for another 14 hours. Only someone who absolutely wants to be part of this project can do this.


Diğer bağlantı: (link)http://en.wikipedia.org/wiki/Sophie_Scholl
Peter Gourfin baskısı, Philly Future'den
If you had to choose, what is more important to you: that a film is engrossing: or that what is shown is historically authentic down to the last detail?

The first. But in our case we were lucky since the facts that we researched did not contradict each other. We were able to piece them all together like a puzzle. We knew the course of the events and were able to build an emotional structure on this groundwork, which enabled us to trace Sophie Scholl's feelings and frame of mind. This is how I approached the figure with Julia Jentsch and how we shaped her character with all the information we had, and according to the way we saw it. I am very happy that Julia agreed to go on this difficult emotional trip.

23 Aralık 2010 Perşembe

Son izlediğim Filmler..

Köpeklerin Günü (Dog Day Afternoon) 1975
                               yt. Sydney Lumet ,  
                             oyn. Al Pacino, John Casale, James Broderick, Charles Durning


wikiden bazı bilgiler:  "Dog days"  aslında yazın en sıcak günlerine karşılık gelen dönem..
                                       Sirius yıldızı ile ilişkisi var. Sirius köpek takım yıldızının ismi..
                                       Sirius güneşe en yakın olduğundan sıcak havaların sorumlusu olduğuna inanılıyor eski çağlarda..
 
Sirius: brightest star, late 14c., from Gk. Seirios, lit. "scorching." Probably so called from its ancient heliacal rising at the summer solstice (see dog days). An Egyptian name for it was Sothis.
Etymonline'dan...

Arapçası Eyyamıbahur... şimdi Afrika sıcakları deniyor.. 24 Temmuz-24-Ağustos arasındaki dönem.. 

Bağlantı==>   wiki/DDA

Öldüren Cazibe     (Fatal Attraction) 1987
                                 yt. Adrian Lyne
                               oyn.Michael Douglas, Glenn Close, Anne Archer




Selam Bombay      (Salaam Bombay)






Av Mevsimi            (Hunting Season)

2 Aralık 2010 Perşembe

Fidel'in Yüzünden, La faute a Fidel, Blame it on Fidel

Fidel'in Yüzünden filmini bu akşam Suat/Gül'ler de izledik. (Burçlar gelene dek  Nazilere
karşı bir mücadele veren Alman öğrenciler ile ilgili bir filme başladık..  Öğrenciler Nazi karşıtı bildiri dağıtırken yakalandıklarında  Burçlar  geldi ve durduk.. Genelde bu tip filmlerde  karşı karşıya  gelen Naziler ve Yahudiler olurdu, bu filmde Naziler ve karşıtı Almanlar var.. Aklıma Shindler'in listesi geldi.. Shindler bir Yahudi mi idi? Avusturyalı imiş. Bir daha bakacağım..!!!! Morovia'dan mış, Çek Cumhuriyetinin doğusu, fabrikasının yöneticilerinin arasında Yahudiler varmış..)

İnatçı, akıllı kız  başrolü çok güzel götürdü. Anne babasını sürekli sorguladı ve onları zorladı..
Filmin genel olarak  sürükleyebildiğini söyleyebilirim.

Büyüklerin çocuklar(ı)  ile ilişkisini yeniden gözden geçirmesini sağlayacak bir film.
Filmin arka planında sosyalizme giriş yapan bir anne-baba ve  değişik inançlarda yakın çevreden  kişiler var. 

ayrıntılar için tıklayın ==>some info.. from wiki

Costa Gavras'ın kızı Julie Gavras tarafından yönetilmiş.

25 Kasım 2010 Perşembe

Prensesin Uykusu


Naiflik yakalanmış filmde..

(Çağan Irmak'ın bir önceki filmi miydi " Karanlıktakiler" çok iyiydi..- oyuncular tiyatro kökenli dar alanda kısa paslaşmalar.. etkileyici idi. İlk filmi mi  (değil) "Babam ve Oğlum" da bayağı duyguyu vermişti Çetin Tekindor yolun  ortasında bir sahne..Nazım Hikmet'i oynayan dev aktör onun önüne geçmişti, cenaze töreni idi galiba... )



Masal ile gerçek hayat  birleştirilmiş. Oyuncular çok iyi, animasyonlar iyi, pozitif duygu veriyor.
Hikaye karmaşık değil, aslında birkaç hikaye var, karakterleriyle.. Yetimhane, yetim arkadaşlar, kocasını terkeden kuaför anne ve kızı, yalnız yaşlı eski rejisör,  bir müzik grubu (Redd), yetimlerden başroldeki pozitif hayalperest, diğeri daha hayatın içinde gibi, kütüphanedeki iyiliksever kadın..

Çekimler yakın, iyi, film dinamik.. seyrettiriyor.






THE SLEEP OF PRINCESS

Naivity was caught in the film. The tale (a fairy tale) was combined with the real (true) life. Acting people are good, animations are not bad, the film gives you a positive feeling. The story is not complicated, there are few stories with their characters, actually. An orphanage,  orphan  friends; an hairdresser  mother with her daughter who left his husband;   an  alone, old  former film director, a music band (Redd),  the main character from  the orphans   is more positive and  a day dreamer, the other looks like from (thorugh) the life, an humane  woman working in the library
 Close Shots  are good, film is dynamic.. it makes you watch..

24 Kasım 2010 Çarşamba

Havana

Havana filmini seyrettim. Filmin, özellikle ikinci yarısında, değişik noktalarda, karakterlerin karşılaştıkları durumlarda  kaldıkları ikilemler (kararsızlıklar) iyi yansıtılmış. Redford ikinci yarıda hayata nasıl baktığını, hayat hakkında ne düşündüğünü gösteriyor. Olin ile Redford arasında Redford'un evinde geçen dialoglar düşünülmüş ve farklı bakış açılarını vurguluyor. Hayata anlam katmak üzerine düşünceler.  Olin'in söylediği "Kişinin kendinin ötesine geçmek ve birlikte şarkı söylemek.." ve Robert'in söylediği birkaç cümle hoşuma gitti.  Ayrıca  Redford'un profesörle konuşmasında, profesör kadınlarla ilgili yorumları ilginç.
 Bu konuşmalar Robert'in Olin'in peşinden gitmesinde etkisi oluyor.  Dialog  ayrıntılarını daha sonra(aşağıda) vereceğim.

Filmin son ayrılış sahnesi Kasablanka' yı hatırlattı..

Olin Lena İsveçli, filmde de Kuzeyli ve aslında Holywood'da şansını deneyen bir oyuncu..  

 Olin Lena'ın eşi Lars Sven "Lasse" Hallström ilk filmi: 
  • 1973 - Ska vi gå hem till dej eller till mej eller var och en till sitt? (Shall we go to your place or my place or you to yours and me to mine?-
Senin yerine mi gideceğiz benimkine mi yoksa sen seninkine ben benimkine mi ?)
  Bazı  Dialoglar:  
  Profesörün bazı lafları:

- Take the advise of the old  man. Stick with her.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                         
 -There is nothing like a woman or two.
- They love men even jerks. Women are perfect, the rest is bullshit.

(Robert Profesöre soruyor: ) -Sen ne yapacaksın
(Prof)  - Benim birşey yapmam gerekmiyor.

Olin ile arasında geçen konuşmalar:

-(R)  Anlamadığım şeylerden uzak dururum.
        Fikirlerle yaşayamazsın. ınsanların birçoğunun fikri bile yoktur.
-(O) It is not idea, feeling.. 
-(O) Bildiğin şeye pek inanmıyorsun..
-(R) İnanıyorum. I know I love you baby.
-(R)  Çinde bir kelebeğin çiçeklerde kanat çırpşının Karayiblerde kasırgaya
      yol açtığını biliyorum. Ama olasılıkları hesaplayamazlar.. oluruna bırakırlar. Uzun zaman alır.

Burada Sydney Polack, Robert Redford'a kaos teorisinden söz ettiriyor. Kelebek etkisi..      

Havana'nın bir eleştirisi için;    NYTIMES