birşeyler karalamak, belki dışardan bakmak, not düşmek, "not defteri", paylaşmak... to take notes, maybe to look at yourself from outside, to share too.. " a notebook" ..
brüksel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
brüksel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
26 Şubat 2011 Cumartesi
27 Kasım 2010 Cumartesi
Brüksel 2.6, Brel
Şarkı Sözleri
Jacques Brel NE ME QUITTE PAS1959
Ne me quitte pas
Il faut oublier
Tout peut s'oublier
Qui s'enfuit déjà
Oublier le temps
Des malentendus
Et le temps perdu
A savoir comment
Oublier ces heures
Qui tuaient parfois
A coups de pourquoi
Le coeur du bonheur
Ne me quitte pas
Ne me quitte pas
Ne me quitte pas
Ne me quitte pas
Moi je t'offrirai
Des perles de pluie
Venues de pays
Où il ne pleut pas
Je creuserai la terre
Jusqu'après ma mort
Pour couvrir ton corps
D'or et de lumière
Je ferai un domaine
Où l'amour sera roi
Où l'amour sera loi
Où tu seras reine
Ne me quitte pas
Ne me quitte pas
Ne me quitte pas
Ne me quitte pas
Ne me quitte pas
Je t'inventerai
Des mots insensés
Que tu comprendras
Je te parlerai
De ces amants là
Qui ont vu deux fois
Leurs coeurs s'embraser
Je te raconterai
L'histoire de ce roi
Mort de n'avoir pas
Pu te rencontrer
Ne me quitte pas
Ne me quitte pas
Ne me quitte pas
Ne me quitte pas
On a vu souvent
Rejaillir le feu
D'un ancien volcan
Qu'on croyait trop vieux
Il est paraît-il
Des terres brûlées
Donnant plus de blé
Qu'un meilleur avril
Et quand vient le soir
Pour qu'un ciel flamboie
Le rouge et le noir
Ne s'épousent-ils pas
Ne me quitte pas
Ne me quitte pas
Ne me quitte pas
Ne me quitte pas
Ne me quitte pas
Je ne vais plus pleurer
Je ne vais plus parler
Je me cacherai là
A te regarder
Danser et sourire
Et à t'écouter
Chanter et puis rire
Laisse-moi devenir
L'ombre de ton ombre
L'ombre de ta main
L'ombre de ton chien
Ne me quitte pas
Ne me quitte pas
Ne me quitte pas
Ne me quitte pas
----------------------------------------------------------------------------------------
Jacques Brel Vakfının olduğu binanın dışı ve civarından bir kaç çekim..
Brel'in resmi sitesi http://www.jacquesbrel.be/
20 Kasım 2010 Cumartesi
Brüksel 1.3
15.11.10 gece devam..
Önünden daha öne geçerken farkettiğimiz küçükçe bir Yunan restoranına gittik. Edirne'den yaptığımız çıkışlardan alışkınız, zaten yabancı da değil bize Grek yemekleri.. Gece saat 10'u geçmişti. İçeri girerken bir çift bir çocukla dışarı çıkıyordu.. Yemeklerni bitirmiş bir halleri vardı.. daha sonra onların Türk olduklarını öğrenecektik.. restoranın sahibinden.
İçerde pencerenin hemen yanında bir çift oturuyordu. Adam saçını kuyruk yapmıştı.
Gözlükleri olan kız biraz kilolu idi. İkiside neşeli gözüküyordu. Barın arkasında biri çalışıyordu, saçları kırlaşmıştı ama genç duruyordu. Arnavut kökenliymiş. Hatta Priştina'danmış. Dedemin de oralı olduğunu söyledim. Orta yaşın üstünde gözüken ve restoranın sahibi gibi duran biri menüyü getirdi. Menüde de midye vardı, ama "Moule de la Maison" yazıyordu, yani Brüksel'de yapılan klasik usulden farklı olduğu anlaşılıyordu. Onu istedik. Çok iri fasulyeli bir plaki resmi vardı menüde, ayrıca ızgara sardalya, bir de bir karaf beyaz şarap ısmarladık. Müzik tanıdık geliyordu, hatta şarkıların Türkçe söylendiğini farkettik. (Darıldınmı gülüm bana..) sonradan Yunanca parçalar da söylemeye başladı şarkıcı. Restoran sahibine sorunca CD kapağını getirdi, meğersem Candan Erçetin'miş. Yemekler gelince keyfimiz de yerine geldi.Sohbete başladık restoran sahibi ile. Selanik'te oturuyorlarmış ama aslında hem Bulgaristan hem de Türkiye sınırına (Edirne'ye) yakın bir köydenmiş. Yandaki masadakiler de katıldı sohbete, adam Fas kökenli imiş, kız ise daha karışık Yunan ve Afrika taraflarından. Geceyi restoran sahibinin metaksa ikramı ile bitirdik, hem 3 yıldız hemde 5 yıldız farkını deneyerek anladık.
Önünden daha öne geçerken farkettiğimiz küçükçe bir Yunan restoranına gittik. Edirne'den yaptığımız çıkışlardan alışkınız, zaten yabancı da değil bize Grek yemekleri.. Gece saat 10'u geçmişti. İçeri girerken bir çift bir çocukla dışarı çıkıyordu.. Yemeklerni bitirmiş bir halleri vardı.. daha sonra onların Türk olduklarını öğrenecektik.. restoranın sahibinden.
İçerde pencerenin hemen yanında bir çift oturuyordu. Adam saçını kuyruk yapmıştı.
Gözlükleri olan kız biraz kilolu idi. İkiside neşeli gözüküyordu. Barın arkasında biri çalışıyordu, saçları kırlaşmıştı ama genç duruyordu. Arnavut kökenliymiş. Hatta Priştina'danmış. Dedemin de oralı olduğunu söyledim. Orta yaşın üstünde gözüken ve restoranın sahibi gibi duran biri menüyü getirdi. Menüde de midye vardı, ama "Moule de la Maison" yazıyordu, yani Brüksel'de yapılan klasik usulden farklı olduğu anlaşılıyordu. Onu istedik. Çok iri fasulyeli bir plaki resmi vardı menüde, ayrıca ızgara sardalya, bir de bir karaf beyaz şarap ısmarladık. Müzik tanıdık geliyordu, hatta şarkıların Türkçe söylendiğini farkettik. (Darıldınmı gülüm bana..) sonradan Yunanca parçalar da söylemeye başladı şarkıcı. Restoran sahibine sorunca CD kapağını getirdi, meğersem Candan Erçetin'miş. Yemekler gelince keyfimiz de yerine geldi.Sohbete başladık restoran sahibi ile. Selanik'te oturuyorlarmış ama aslında hem Bulgaristan hem de Türkiye sınırına (Edirne'ye) yakın bir köydenmiş. Yandaki masadakiler de katıldı sohbete, adam Fas kökenli imiş, kız ise daha karışık Yunan ve Afrika taraflarından. Geceyi restoran sahibinin metaksa ikramı ile bitirdik, hem 3 yıldız hemde 5 yıldız farkını deneyerek anladık.
Brüksel 1.2
15.11.10 gece
Meydan gerçekten büyükmüş. Meydana açılan sokalardan birinde birşeyler yiyelim dedik..
Oturduk güzel bir yer.. Moule ( midye) yiyeceğiz..
Mariniere (marine edilmiş) seçtik bir tane alacağız..
26 Euro idi bir tane yeter diye düşündük.
Başka şeylerde ısmalayacağız tabii ki. Kadın garson bir kişiye servis yapmayacağını söyledi.. kalktık..
İnceden teşekkürler karşılıklı..
Brüksel 1.1
15.11.10 Pazartesi
Amsterdam'dan öğleden sonra yola çıktık. Saat 14.30 ta. 14'te EuroLines Otobüs durağındaydık.
Bilet 16 Euro. Siyahi şöför bagajları yanımıza almamıza müsade etti. "Il est ou".. İngilizceden başka her dili konuşuyordu. Hava çok güzeldi. Sağ taraftan parlak bir güneş geliyordu. Trafik çok yoğundu. Şöför yol boyunca konuşup durdu. Güneşten etkilendiğinden mi yoksa konuşmasından mı bir arar sıkı bir fren yapmak zorunda kaldı.
Amsterdam'dan sonra en çok park edilmiş bisikletleri Antwerp'te gördük. Yüzlerce bisiklet...
Kuzey Tren Garı'na vardık ve Max Hotel'e kadar yürüdük..
Max Hotel |
Yürüyüşe çıktık. Eski Şehir merkezine doğru.
Büyük Meydan (Grand Place) |
Büyük Meydan gerçekten etkiyeci büyüklük ve genişlikte...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)