15.11.10 gece devam..
Önünden daha öne geçerken farkettiğimiz küçükçe bir Yunan restoranına gittik. Edirne'den yaptığımız çıkışlardan alışkınız, zaten yabancı da değil bize Grek yemekleri.. Gece saat 10'u geçmişti. İçeri girerken bir çift bir çocukla dışarı çıkıyordu.. Yemeklerni bitirmiş bir halleri vardı.. daha sonra onların Türk olduklarını öğrenecektik.. restoranın sahibinden.
İçerde pencerenin hemen yanında bir çift oturuyordu. Adam saçını kuyruk yapmıştı.
Gözlükleri olan kız biraz kilolu idi. İkiside neşeli gözüküyordu. Barın arkasında biri çalışıyordu, saçları kırlaşmıştı ama genç duruyordu. Arnavut kökenliymiş. Hatta Priştina'danmış. Dedemin de oralı olduğunu söyledim. Orta yaşın üstünde gözüken ve restoranın sahibi gibi duran biri menüyü getirdi. Menüde de midye vardı, ama "Moule de la Maison" yazıyordu, yani Brüksel'de yapılan klasik usulden farklı olduğu anlaşılıyordu. Onu istedik. Çok iri fasulyeli bir plaki resmi vardı menüde, ayrıca ızgara sardalya, bir de bir karaf beyaz şarap ısmarladık. Müzik tanıdık geliyordu, hatta şarkıların Türkçe söylendiğini farkettik. (Darıldınmı gülüm bana..) sonradan Yunanca parçalar da söylemeye başladı şarkıcı. Restoran sahibine sorunca CD kapağını getirdi, meğersem Candan Erçetin'miş. Yemekler gelince keyfimiz de yerine geldi.Sohbete başladık restoran sahibi ile. Selanik'te oturuyorlarmış ama aslında hem Bulgaristan hem de Türkiye sınırına (Edirne'ye) yakın bir köydenmiş. Yandaki masadakiler de katıldı sohbete, adam Fas kökenli imiş, kız ise daha karışık Yunan ve Afrika taraflarından. Geceyi restoran sahibinin metaksa ikramı ile bitirdik, hem 3 yıldız hemde 5 yıldız farkını deneyerek anladık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder